4 Temmuz 2010 Pazar

Çölde paranoya


geceyarısı...
 beynim uyuşmuş
 başımda bir ağrı
 hatta kaşlarım az biraz çatık
 yine de yüzümde bir tebessüm
 ayışığı yok
 günışığı  yazıyor
 yüzüme vuran lambada

 bakıyorum...
 orda biri gülümsüyor
 uykusuz gözlerle
 hatta az çakmak çakmak
 kömür karası mı gözlerin
 kahverengi mi bilmiyorum

gözlerimi görüyor musun
inan hiç bilmiyorum
bir tek  gülümsediğini biliyorum
ve ben de sana gülümsüyorum

 nedense iki pencere arasına sıkıştırılmış
 çift camlı bir ızdırabı yaşıyor yüzlerimiz
 gözümden düşen ilk damlayı
 bir umut kuşu kapıp götürüyor
 kayboluyor siyahi bir cam içinde
 gözlerimden avuçiçlerine düşen
nemli bir tuz tadı
ağlıyorum...

duvar...
insanları hapseden dörtduvar
binalar üzerime geliyor yolda yürürken
taşıtlar öylesine
ağaçlar dallarını öfkeli savuruyor
rüzgar ise daha bir deli esmekte
hani yüreğimi mi delip geçmek ister
kim kızgın kim öfkeli gönderir onu
inan hiç bilmiyorum.

bildiğim tek şey
sensizlikten içime kaçıyorum...

 tüm insanlardan ve binalardan kaçıyorum
 radyoda sesi kapatıyorum
 gözlerimi kapatıyorum
 ve seni düşünüyorum
 şimdi nerdesin diye

yok, yok nerdesin demiyorum ben sana
nerdeysem ordasın biliyorum
seni gömlek cebimde taşıyorum
bir yalansa da bu, inanmak istiyorum
ve kendimi seninle kandırıyorum

kırık dökük bir plaktan cızırtılı bir melodi
düne ait ne varsa güzel olan
hepsi bizi anımsatıyor
zehrimsi buruk ve acı bir tad damaklarımda
neden? inan senden fazla bilmiyorum

hani
ham meyvaların tadı olmazdı dilimizde
hani yeterince olgun ve büyümüştük biz
çiğ damlası olup
düşmemiştim yapraklarına hani

kendimi akıttığım pınarlarda şimdi
sözlerimi zehir gibi yudumluyorum
düşünmüyorum
ne yazık ki artık biliyorum
bilmekten de nefret ediyorum

öfkem yakıp yıkıyor
yüzüm gülse de için için yanıyorum
ve bir yudum su olsan da artık
içimdeki çöle seni istemiyorum...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

son mektup


hızla batan bir gemiden
kurtarmaya çalıştığımız
kuru bir dostluk şimdi
yalnızca elimizde kalan

yitik bir sevdasın
artık sen benim için
özleminle yansa da içim
her an karşımda dursan da
bende artık eksik bir resimsin

ihanetin yüreğimde bıraktığı acı
seni görmenin sevinciyle bitmiyor
küçük heyecanlar, yürek çarpıntıları
 buruk sevinçler, artık bize yetmiyor

 bir tek kırık plak var
 odamdaki eski pikapta
 ve hep takılıp kalıyor
 aynı şarkıda, aynı notada
 omuzuma soğuk bir el dokunuyor
"inme vakti yakındır şimdi son durakta"

1 Temmuz 2010 Perşembe

Bir nehri kurutmak


bir nehri kurutmak
sabrının son damlasına dek
hani çok nazla
az çok aşık usandırmak

avuçlarına hapsetmek
çok seviyorum diye
ışığı ateş böceği sanarak
aldanıp, aldatarak

yalanına kendi inanmak
aşağı mahallede
ve elinde urgan
asacak adam aramak
kör bir hakim edasıyla

küskün bir çiçek gibi
rutubetten nem kapmak
sanrılar ve yargılarla
her an yangına atılacak
çayda hazır çıra olmak

şarkılardan fal
satırlardan şiir tutmak
ve elemterefiş /
kem gözlere şiş olmak

hani misal bu ya
bal tutup
parmak yalamak için
arı kovanını çomaklamak

gökgürültüsü olup
bereketli yağmurlara değil
sele tufana dilekçe yazmak
anlamsız ve hep zamansız

elimde zamanın asa'sı
içimde bulutlar küme küme
uzun sözü kısası şöyle:
"olmak ya da olmamak"

- OL ma! olma, olma be.
Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin