4 Temmuz 2010 Pazar

Çölde paranoya


geceyarısı...
 beynim uyuşmuş
 başımda bir ağrı
 hatta kaşlarım az biraz çatık
 yine de yüzümde bir tebessüm
 ayışığı yok
 günışığı  yazıyor
 yüzüme vuran lambada

 bakıyorum...
 orda biri gülümsüyor
 uykusuz gözlerle
 hatta az çakmak çakmak
 kömür karası mı gözlerin
 kahverengi mi bilmiyorum

gözlerimi görüyor musun
inan hiç bilmiyorum
bir tek  gülümsediğini biliyorum
ve ben de sana gülümsüyorum

 nedense iki pencere arasına sıkıştırılmış
 çift camlı bir ızdırabı yaşıyor yüzlerimiz
 gözümden düşen ilk damlayı
 bir umut kuşu kapıp götürüyor
 kayboluyor siyahi bir cam içinde
 gözlerimden avuçiçlerine düşen
nemli bir tuz tadı
ağlıyorum...

duvar...
insanları hapseden dörtduvar
binalar üzerime geliyor yolda yürürken
taşıtlar öylesine
ağaçlar dallarını öfkeli savuruyor
rüzgar ise daha bir deli esmekte
hani yüreğimi mi delip geçmek ister
kim kızgın kim öfkeli gönderir onu
inan hiç bilmiyorum.

bildiğim tek şey
sensizlikten içime kaçıyorum...

 tüm insanlardan ve binalardan kaçıyorum
 radyoda sesi kapatıyorum
 gözlerimi kapatıyorum
 ve seni düşünüyorum
 şimdi nerdesin diye

yok, yok nerdesin demiyorum ben sana
nerdeysem ordasın biliyorum
seni gömlek cebimde taşıyorum
bir yalansa da bu, inanmak istiyorum
ve kendimi seninle kandırıyorum

kırık dökük bir plaktan cızırtılı bir melodi
düne ait ne varsa güzel olan
hepsi bizi anımsatıyor
zehrimsi buruk ve acı bir tad damaklarımda
neden? inan senden fazla bilmiyorum

hani
ham meyvaların tadı olmazdı dilimizde
hani yeterince olgun ve büyümüştük biz
çiğ damlası olup
düşmemiştim yapraklarına hani

kendimi akıttığım pınarlarda şimdi
sözlerimi zehir gibi yudumluyorum
düşünmüyorum
ne yazık ki artık biliyorum
bilmekten de nefret ediyorum

öfkem yakıp yıkıyor
yüzüm gülse de için için yanıyorum
ve bir yudum su olsan da artık
içimdeki çöle seni istemiyorum...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

son mektup


hızla batan bir gemiden
kurtarmaya çalıştığımız
kuru bir dostluk şimdi
yalnızca elimizde kalan

yitik bir sevdasın
artık sen benim için
özleminle yansa da içim
her an karşımda dursan da
bende artık eksik bir resimsin

ihanetin yüreğimde bıraktığı acı
seni görmenin sevinciyle bitmiyor
küçük heyecanlar, yürek çarpıntıları
 buruk sevinçler, artık bize yetmiyor

 bir tek kırık plak var
 odamdaki eski pikapta
 ve hep takılıp kalıyor
 aynı şarkıda, aynı notada
 omuzuma soğuk bir el dokunuyor
"inme vakti yakındır şimdi son durakta"

1 Temmuz 2010 Perşembe

Bir nehri kurutmak


bir nehri kurutmak
sabrının son damlasına dek
hani çok nazla
az çok aşık usandırmak

avuçlarına hapsetmek
çok seviyorum diye
ışığı ateş böceği sanarak
aldanıp, aldatarak

yalanına kendi inanmak
aşağı mahallede
ve elinde urgan
asacak adam aramak
kör bir hakim edasıyla

küskün bir çiçek gibi
rutubetten nem kapmak
sanrılar ve yargılarla
her an yangına atılacak
çayda hazır çıra olmak

şarkılardan fal
satırlardan şiir tutmak
ve elemterefiş /
kem gözlere şiş olmak

hani misal bu ya
bal tutup
parmak yalamak için
arı kovanını çomaklamak

gökgürültüsü olup
bereketli yağmurlara değil
sele tufana dilekçe yazmak
anlamsız ve hep zamansız

elimde zamanın asa'sı
içimde bulutlar küme küme
uzun sözü kısası şöyle:
"olmak ya da olmamak"

- OL ma! olma, olma be.

24 Haziran 2010 Perşembe

Aşk Yalan


aynası cebinde ve
ve saçları biryantinliydi
kasaba delikanlılarının
suyun aksinde tarardı saçlarını
hep çeşme başında köylü kızları

şimdi ırak düştük apartmanlarda
kendi içimizde arıyoruz aynaları
suretlerimizi görebilmek için başka canlarda
düşpembe hayaller kurmaktayız
duramaksız..
ve tüm aynalar pamuk prensesin
annesinin aynası gibi
en güzel sensin en güzel sensin

AŞK bu günlerde
toz pembe bir yalan
pamuk ellerle
altın tepside sevgiliye sunulan

20 Haziran 2010 Pazar

Babalar gününde oğlum'a


-maden şehitleri için-

bir sabah kalkacaksın
bakacaksın ki ben yine yokum
ekmek almaya gittiğimi düşün
her zamanki gibi
aslanın ağzından

nasılsa anlarsın bir gün
o aslanın beni
nasıl hamm! ettiğini
...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Game over


küstüm
oynamıyorum 
geri ver artık bilyelerimi, topacımı
ve tüm masumiyetini çocukluğumun...

14 Haziran 2010 Pazartesi

Olmadı yâr


Seni sevdim
daha çok sevmek istedim.
daha çok sevdim,
daha da çok istedim.

olmadı yâr,
olamadı yâr,
aşkın bana dokundu...

12 Haziran 2010 Cumartesi

Kumsaldan denize


Sen açmadıkça kapını
mektubunu okuyamazsın
"aç kapıyı bezirganbaşı"
bekliyorum ben.

kalıplar tutmuyor ama
ayak izlerimiz var
kumsalda yarı çıplak
demek ki buralardaydık dün gece

bu sabah yaz geldi üzerimize
at hüzünden örtüsünü ellerinin
hadi şöyle yatakta bir gerin
derin derin uyuduğun yeter
kalk, kalk hadi bu gece bana giyin...

8 Haziran 2010 Salı

Tut elimi çocuk -8


YÜREĞİ/M ÇOCUK


uyudum, uyandım sen hep aklımdasın
bu kadar uzaktayken de yanımdasın
aldığım nefessin, damarımda, kanımdasın
madem ki; özümde, içimde, canımdasın
tut elimi, sevdanı bileyim. yüreği/m çocuk

acaba ben kadar sever misin beni?
istesem kocaman sarar mısın beni?
bir düşe dalsam yumup da gözlerimi
madem ki; her zaman çok özlersin beni
tut elimi, halini göreyim. yüreği/m çocuk

yollarda oynarken koşup, düşüyorsun
akşamın serininde titreyip, üşüyorsun
acımadan bazen, yürek yâremi deşiyorsun
madem ki; benimle uzak yolları düşlüyorsun
tut elimi, haydi gidelim. yüreği/m çocuk

aklına esip hani, güneşe gitmek diliyorsun
elalem aya, biz yaya bunu da bilmiyorsun
hangi oyunu oynasak sen beni yeniyorsun
madem ki; haydi gel,yine gezelim diyorsun
tut elimi, gözünü seveyim. yüreği/m çocuk

ne karanlık yollar var, iyi niyet döşeli
ne insanlar tanıdım yürekleri kaç köşeli
"gönül dağı"mız hep lale, sümbül, menevşeli
madem ki; yollarda düşmekten çok ürküyorsun
tut elimi, ikimiz geçelim. yüreği/m çocuk

göçmen kuşlar gibi uzak diyarlara uçuyorsun
yanına sokulsam, hemen az öteye kaçıyorsun
bazen toplayıp, bazen saçlarını saçıyorsun
madem ki; dik yokuşlarda bu kadar susuyorsun
tut elimi, birlikte içelim. yüreği/m çocuk

sana gelirken koşan yollar geri gider
derlerdi bilmezdim ayrılık ölümden beter
ikimize ne günler yeter, ne yıllar yeter
madem ki; ne çok sevdim bilmek istiyorsun
tut elimi, sarılıp öpeyim. yüreğim çocuk.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Tut elimi çocuk -7


BENCE İRMA


seninle
bir çingene vapurunda
ya da bir yörük obasında
veya bir türkmen çadırında
iki gönül bir sevda odasında
tüterek yanan gönül sobasında
yan/a yan/a yaşamak var ya

iskele iskele, liman liman
hani buram buram, duman duman
aşkla, sevgiyle, ihlasla
hiçbir adaya varmadan asla
kan/a kan/a yaşamak var ya

bütün işleri koyup yoluna
piknik sepetini takıp koluna
gündüz güneş, gece dost ayla
ısınmak bir yudum sıcak çayla

hani karada, havada,denizde
batarken bile tenimi yakan
bir akşam güneşi yüzümüzde
can cana yaşamak var ya...

6 Haziran 2010 Pazar

biliyorsun değil mi?


ne çok söylecek sözümüz var bizim
onca suskunluğumuza rağmen
dur be, deli yüreğim
ağlama, kanama hemen...

Tut elimi çocuk -6



POTPORİ


beyaz bir buse masum yanaktan
pembesi biraz mahcup dudaktan
kırmızısı can yakar ta uzaktan

ne kan kırmızıdır, öyle serseri
ne dört duvar gök deniz masmavi
az şımarık, az mahcup, az deli
turuncu sevdim güzelim ben seni

5 Haziran 2010 Cumartesi

Tut elimi çocuk -5


DOKUN/DURMAK


incinme payı koymalı
isyankar kelimelere
sevgiyi yansıtmalı
daima parmak uçlarımız

bencilce gönül kırmayı
huy edinirse eğer insan
kalabalıklar içinde
kalakalır yapayalnız

4 Haziran 2010 Cuma

Tut elimi çocuk -4



ÇAĞIR BENİ


çağır beni
daha da yükselsin yüreğimde sesin
sadece busemle kesilsin hep nefesin
tut elimi çocuk, işte benimlesin
bak, gör şimdi bilmediğin hallerimi
bu yürek hep senin ve sen bendesin

çağır beni
gelirim başucuna bir bulut gibi
hani omuzlarına düşen yağmur damlası
gelirim durulmuş nehirlerde umut gibi
kollarım kıyını saran deniz dalgası
ve biter belki hasretin yaman kavgası

çağır beni
gelirim ak pak yağan beyaz kar gibi
gelirim yetmez zaman, bize dar gibi
gelirim az yorgun bir halim var gibi
gelirim ansızın gecelerden bir gecede
ya sen bekler misin yine beni yar gibi

çağır beni
gülümseyip içindeki aynalara hep yine
gözünde yaş yerine umut ve sevinçlerle
böyle katlanır belki yüreğim hasretine
böylece düşlenir doyumsuz kavuşmalar
bekle, madem ki umut denen bir şey var.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Tut elimi çocuk -3


BEKLENEN


umudu tükenmiş bir kelebek gibi
hemen yastığa koşuyor şimdilerde
dün hep ışıldayan gözbebeklerin

yenilenen bir sabahtı dilimizde
neşe kokardı şarkısı tüm böceklerin
güneşe asılı yarım bir dilekçe
şimdi sana tüm söyleyeceklerim

tut! umudun ucundan yine sevinçle
tesbihinde hayata yeni bir gün ekle
gelecek o elbet bir gün çingenem
baharda çiçekler açsın hele bekle

1 Haziran 2010 Salı

Tut elimi çocuk -2


BAHARAT

penceremde bahar
yüreğimde umut
gözümde ışıltı
gönlümde sevda
göğsümde sıcaklığın var.

dilimde adın
dudağımda tadın
özümde sözün
yüreğimde sızın
yollarda hasretlik var.

dağlar da bulut
yüreğimde umut
kırlarda sevinç
soframın tadı tuzu
kalbimde hep o arzu var.

hadi bana gel bahar
hadi bana gül bahar
yüreğime dol bahar
yine benim ol bahar

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Tut elimi çocuk -1


AVUNMA/K

akşam geceye devretti sara nöbetini
bizse peşine takılıp kör bir hayalin
sürükleniyoruz işte zamanın peşisıra

sabah yeniden doğacak diye şu güneşe
inanılmaz bir umutla bağlanmışız ya

oysa bil/miyoruz bahtı kara olanın
ha bu dün/yada, ha yılda, ha ayda
üstüne gün doğsa, doğmasa ne fayda

30 Mayıs 2010 Pazar

Bir gül dönümüne 4._4

                         gün dönümünden bir gül dönümüne


dört
dört küçük velet
bir çöp tenekesi
hanım evladı görüntüsünde mahallenin tek şortlu delikanlısı
delikanlı dediğim yaş 8-10 arası

evde aslan yavrusu, sokakta süt dökmüş kedi
çöp kenarına sıcak kül dökmüş biri
değnek ucuna bayrak, yırtılmış naylon parçası
sanki güpegündüz fener alayı
savruldukça yerlere her bir ateş, kor parçası
biri nasipmiş sol dizime
askeri öğrenci olamadım bu izimle
pişman mıyım
hangisine:)

ben denizi görünce kız
elifi görünce mertek sanan
masal saatinde bir kulağı
hani her söyleve aldanan
elin oğlu, kızı her sözü doğru sayan
ekmeğine şeker, yoğurt üstü
tek lüksü
ve büyüklüğüne hala hayran kaldığım çeyrek metre çikolatalar
bayram üstü

ha bir de anlamlandırılamayan
kendi kendine gülüşler
hani anlam ötesini bilip susmak zorunda olmanın getirisi
ilk merak
insan psikolojisi
uzaklarda ötelerde birilerini arama çabası
ay, güneş, çobanyıldızı
ve rüyalarda hep o güneş ülkesinden gelen denizkızı

gül
gül sen
güldükçe, gül yüzünde parlıyor güneş
beş.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir gül dönümüne 4._3

gün dönümünden bir gül dönümüne


üç
üç delik yim para
üç beş kuruş sonra
bir onluk bir on beşlik dondurma
selambol Hurşit, rahmetli ehbap amca
leblebi tozuyla pamuk helvadan mürekkep bir dünya

lastik ayakkabılarım, meshlerim
çamur sıçratan paçalarıma
az biraz
dar gelirli bir aileye bol gelirdi pantolonlar
ceketler, meketler
babamın ceplerinde ne menem bir şeyse "görde-bil" arama telaşı
maltız közünde  tutuşturulmuş zehir gibi bir asker cigarası
önce miydi sonra mıydı karıştırdım ama, kamu yararına
yerden alınan bir izmarite iki tokat yiyişim

ninemin ördüğü topuğu muskamsı yün çoraplarım
ne hikmetse giyerken hep dar gelip isyan ettiğim  kazaklarım
bir de bildiğim sıcacık bir taş koyardım önlüğümün cebine
karlı kış günlerinde
ve babamın isyanına inat yetim çocuklar gibi boynu bükük
elleri cebinde
ben serseri
avare

iyi de  seni ne zaman sevdim
bunca iş güç arasında hani veletliğim ne zaman tuttu da
ninemin e-re-ke sinde zorla hatmederken kelimeleri
adını ezberledim
okul numaranı, evinizin yolunu
geliş gidiş saatlerini bir çırpıda
ve söyle / sen ne zaman abla oldun, büyüdün ki böyle
ben iki çiviye bir halka attırırken sokak aralarında

gündüz
düpedüz
ellerime hoh!
gecesi bazen altında dört döndüğüm yorganlarda
büzülüp, kıvrılıp uyuma çabası
üstüne üstlük
pencere de asılı bir üslük, ferace
öcüler, markutlar cabası
yinelenen kabusumdu her gece

ben üşüdüm yine
ört
dört.

Bir gül dönümüne 4._2

                          gündönümünden bir gül dönümüne


iki
iki saat mor ve soluksuz
ihtimal iki gün kusarak
ve en az iki gece herkesi uykusuz bırakarak
pek bundan öncesini de sonrasını da bilmem ya
ne yemişim hani ne içmişim
ama iki zature de bir ölememişim

ne zaman büyüdüm
ne zaman tay tay yürüdüm
hepsi meçhul bir limanda batık bir gemi benim için
peşine düşüp sormadığım
bir duman bilirim sadece
batıktan, yanıktan
su üstünde tüten
dam üstü tütmeyen bacalara inat
içimde bir çocuk yanarmış için için
ne biçim

su üstünde dedimse
su götürür bu tanım
ayağım sağlam yere basmadığından dedim belli ki
hani tuttuğumu koparamadım da
tutan kopardı ya yüreğimi

az meçhul ya da tam belli değil
rumi takvimle en son ne zaman öldüm
ebcedle ne düşüldü kadertaşıma
alınyazımdan artakalan üç beş kelime  olmalı ihtimal
hani kitabe-i sengi mezarına aşık olmaklığımdan belki üstadın
iyi de burnum ne zaman düştü
kemiklerim ne zaman çürüdü
elimde çıkmayan mürekkebe inat
kimler kırkımı çıkardı kırk dakikada da
içli şarkılar  rakkaselerin zil seslerine karıştı gitti bir anda

ne çabuk  "ömrümce gün görmedim
hiç olmadım bahtiyar / yaşım genç olsa da gönlüm ihtiyar" nağmeleri
bayramlık ayakkabı alınmamış çocuk tepinmeleri gibi
inadına tabutumu tekmeler oldu.
hadi ellerim eskiden de üşürdü
fakat cenaze namazım kılınmadan daha
musalladan yere beni kim düşürdü

bilemedim, bilinmedim, ilenmedim
zar, zor
güç
üç.

28 Mayıs 2010 Cuma

Bir gül dönümüne 4._1

                          gündönümünden bir gül dönümüne


bir
bir gün
gündönümünde
doğdum bu dünyaya
günler güne dönüyordu ihtimal yine
her zamanki alışkanlıkları ile
kulaklarını bir bebek çığlığına tıkayıp
biz de sıradan
biz de onlardan
der gibi sessizce

küçük adam
yaşadı koca bir ömür
gün ve gece
kendince
iyi, kötü
durmadan
geçen zamanı durdurmadan
ve su da aktı gitti avuçlarından
her şeyden ya da hiçbir şeyden bir farkı olmadan

kalbimde ince sızı
hep dost yürekler oldu
soldu
ardından papatya sümbül lale her çiçek
hani dalgalı denizlerde bir gemi gibi
bir balon göğe bırakılmış ipi
serseri sabırlarda günlerce
hece hece öldüm
her gece
sabah günle uyanabilmek adına
kendi cenazemi hep ben gömdüm

bir gündönümünde
doğdum bu dünyaya
bir de
yüzümü bir güle döndüğümde
iki.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Sorma ne haldeyim



anılar biriktiriyorum senden
gözlerinin karasından
öperek boynuna düşen
o yağmur damlası gibi

rakı kadehinde sarhoş
boynunu kadere eğmiş
bir gül goncası gibi

hasreti derinden hisseden
içime yerleşmiş, o hain,
hain yürek sancısı gibi...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Üşüdün mü?


güneşi birlikte uyandırmak umuduyla
ayın şavkına saklandığımız bir gecede
seslerle, kelimelerle değil,
bilakis seninle ama, usulca sessizce
sırtın göğsümde  birlikte uyumalıydık

ben sensizliği düşünmemeliydim
sen bensiz üşümemeliydin o gece...

21 Mayıs 2010 Cuma

Haberin var mı?


kanatlarındaki esinti
yelkenlerini dolduran rüzgar
olmalıydım ben.

balonları hazırladı çocuklar
uçurtmalar açıldı hemen
gelirsen bayram, haberin var mı?

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Dilek


Bu sevdanın yanında
sen sıfırsın, ben sıfırım
biz iki kişiyiz, ve Allah bir

dilerim sağda sıfır oluruz
kifayetsiz solda değil
aşkımız ise onyüzbinmilyon...

14 Mayıs 2010 Cuma

Çığlık



sessizliğin içinde bir çığlık gizlidir
durgun akan suda kanayan bir nehir
salınan yaprakda kuruyan bir damar
gülen yüzün ardında sararan bir söz
eriyen zaman içinde tükenen derman
benim içimde içimi yiyen bir kurt

isimlerin ardında perde
perdenin ardında kâbus
senin içinde bir çağlayan
benim içimde ağlayan bir çocuk gizlidir.

an bu an
gün bu gündür
hüzün bakidir sessizliğimizde...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Kendi bahtiyar


1
yerlerden başlamalı
her an 1 ayağımız çukurdaysa
bari yeryüzünü mamur kılmalı

2
söz oluyoruz
ya da hiç olamıyoruz
su dingin akmayı öğrenmiş
ben yel, sen sel iken görmeli


1 de
3 düşünür 2 söyler
1 çerçeve çizer
yüreğim doğalı beri
buzlu cam ötesini dilemişse de

yorgun ve üzgün
1 yürek benimki
hatalı kusurlu ve
kendi içinde 1 suçlu belki


herhangi 1 çiçek
herhangi 1 kuş
yada belki 1 balık
sevgiden ırak - olmayan


meydan sopası yemiş
asker kaçağı ellerim
oyun bilmez 1 gönül
susamak suçsa sana
susarım yeter ki sen 1 gül

kuru 1 dal

kapkara toprak ve su
yağmur duası gibi 1 aşk bu
tek taraflı 1 dilekçe ise dua
su damlası neden hasret düşer toprağa
toprağın yazdığı dilekçede
1 serapmısın sen


gün biçeli beri ömrünün son baharına
saçlarından 1 ömür gecmiş ihtiyarım
yüreğim yorgun belki ama
ben varlığınla hep bahtiyarım...

2 Mayıs 2010 Pazar

TIP BAYRAMI - II


ben sadece bir yolcuyum
nereye gidiyoruz?
tıp.

ya mezarlıkta rüzgarın kokusu
ya taşı delen su damlası
mı sın sen?
tıp.

yaraya vurulan neşter
şairin dilinde mühür
esaretse seni sevmek
ona da değer
tıp.

hayat bir imtihan
ben hep kaldım
birgün gideceğimi bile bile
pencereni aç
tıp.

ve söz ol şimdi
kimbilir rüzgar yetiştirir
tıp.

denize düşersen yeşil ol
yere düşersen mavi
farkın farkedilmeli
tıp...


TIP BAYRAMI


İnsan sevdiğinin gözyaşlarına sebepse
kalemini kırmaz mı?

bir cellat gibi kendi dilini
kesip biçip, kilit vurmaz mı?

kırdım /vurdum /durdum...

Susarak, küserek
bir rus ruleti oynadık seninle

1, 2, 3 ve TIP
durdum, durdum

ben, ikimizi de vurdum...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Buselik makamında


Adam kızı öptü, ellerinden

O eller narin
Eller incecik ve beyaz
Eller üşümüş ve ayaz
Eller saran seven ve kucaklayan
Eller bir yürek elçisi gibi kanayan
O ellerdi sevdayı yazan


Adam kızı öptü, avuçlarından
O avuçlar bir yudum su
Avuçlar bir nefes rayiha
Avuçlar gezindi yüzünde
Avuçlar sardı her hüzünde
Avuçlar bereketli bir pınar
O avuçlar donarken beni yakar


Adam kızı öptü, omuzlarından
O omuzlar dünyayı sırtlamış
Omuzlar yükünü paylaşmış sevdanın
Omuzlar heybetli birer dağ
Omuzlar direnç yüklü bir lale
O omuzlar güvenilir bir kale


Adam kızı öptü, saçlarından
O saçlar kaderimin örgüsü
Saçlar hasretin döngüsü
Saçlar ipeğin sevgisi
Saçlar yarenlik kokar
Saçlar bir deli nehir
Akar, akar, akar...


Adam kızı öptü, yanaklarından
O yanaklar yeşil elma
Yanaklar mahcup kırmızı
Yanaklar seher yıldızı
Yanaklar yanıma yandaş
Yanaklar canıma candaş


Adam kızı öptü, gözlerinden
O gözler bir deniz
Gözler nisan yağmuru
Gözlerinde hep bir buğu
Gözlerin sevdalı bir kuğu


Adam kızı öptü,dizlerinden
O dizlerde uyudu düş de olsa
Dizlerde büyüdü bir nebze olsa
Dizlerinde hep huzur aradı
Dizlerinde gece yıldızlardaydı
O dizler sevdayla kanadı
Dizler umut kuşunun kanadı


Adam kızı öptü
Dudağından
Kulağından
Köşesinden bucağından
İçten, özden ve derinden


Adam kızı öptü
Önce ve sadece yüreğinden

27 Nisan 2010 Salı

Barış Mevsimi (pdf e-kitap)


Şiirlerime ilgi duyan, merak eden dostlar, geçmiş yıllarda bir kısmı e-kitap olarak topladığım "barış mevsimi" adlı çalışmamı aşağıdaki linkten edinip, okuyabilir.

BARIŞ MEVSİMİ (indirmek için tıklayın)

SON SONBAHAR (Yakında)

-------------------------------------------
* dostlar için telif hakları uyarısı yapmama gerek yok ama farklı düşüncedekiler için bir cümlem olsun "yüreğim benimdir"

21 Nisan 2010 Çarşamba

Bende Kalan


yitik sevdamızın
lirik yalnızlığında
sen sesli kumrular
günaydınlardı her gün yüzümü

 çift camlı cenderelerde
 eli mahkum bir aşkı izlerdi
 gözbebekleriniz umarsız
 oysa kör kelebeğin rüyası idi
 şairin dilinden dinlediğiniz

 her dokunduğum dal kururdu
 her yaprak rüzgarda savunmasız
 dileğimi söylerdim her geceye
 seni bana vermezdi  acımasız

 hüznü büyütürdüm gözbebeklerimde
 esareti yaşardı dilim kelepçeli
 sen kendimden korktuğum kabus
 kelimelerin katiline bir kurşun

duruşun hür mağrur boyun eğmemiş
bir halim selim diktatör edası bilirim
kabul edilmiş benimsenmiş tekdüze esaret
 boynumda yağlı urgandı zincirlerim

 suçsa seni sevmek, peki sustum ben
 sustuğum, sen yine de sorma neden
 susan sevdan değil ki, sadece beden
 sen yine de usanma, bıkma emi  benden...
Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin